Meyanın Tarihçesi

Meyan otu köklerinin tıpta kullanılmasının çok eski geçmişi vardır. Çin’de M.Ö. 2800 yıllarından bu yana kullanılırken, Sümer ve Hintliler tarafından da tanınmaklaydı. Ebu Ali İbni Sina’nın eserlerinde bu köke ait birçok bilgiler bulunmakla beraber, Ortaçağ’da yazılan hemen hemen bütün tıp eserlerinde bununla ilgili bilgiler bulmak mümkündür.
Eski Mısır’lıların Meyan köklerinden mide hastalıklarının tedavisinde kullandıkları, ayni zamanda insana canlılık ve dinçlik veren «MAISUS» adı verilen bir içki yaptıkları hiyerogliflerden (Resim Yazı) anlaşılmaktadır. M.Ö. 400 yıllarında THEOPHRASTUS Meyan köklerinin öksürük ve göğüs hastalıklarının tedavisinde etken olduğunu belirtmiştir. Kendisi özellikle Glycyrrhiza glabra var. glandulifera’yı kullanmıştır. (Oğuz,1972)
ARISTOTALES Meyan kökünün astım, sıtma, öksürük ve göğüs hastalıklarında etken bir ilâç olduğunu belirtmiştir. GALEN isimli araştırıcı Meyankökünden hazırlanan içkinin tatlı olmasına rağmen susuzluğa yol açmadığını, bunun yanında teskin edici bir özelliği de olduğunu rapor etmiştir. GALEN tedavide kullandığı Meyankökünü Gllycyrrhiza (Tatlı kök) olarak adlandırmıştır. M.S. 6. yüzyılda yaşamış Roma’lı bir doktor olan ALEXANDR TRALLlANUS tıb’da en çok kullanılan bir maddenin Succus liquiritiae (Meyan balı) olduğunu bildirmiştir. (Tschırcıı 1912; Olataş 1960; Paris et dıllemann 1960; Chopra, Abrol et handa 1960; Karsten–Weber- Stahl 1962).
Sümerler’e  ve  Hititler’e ait tabletlerde, meyan kökünün değişik amaçlar için kullanıldığı kayıtlıdır. Her derde deva ve bilhassa panzehir olarak uzun yıllar Çinliler tarafından kullanılmış ve halen de kullanılmakta olan ilaçların terkibine giren Droglardan(Biyolojik asıllı İlaç hammaddesi) biridir. (SEZİK, E., Bilim ve Teknik, Şubat, 1990) Askeri amaçlarla Roma imparatoru Büyük İskender’in yaptığı seferlerde, askerin susuzluğunu gidermek için kullanılmıştır.

Evliya Çelebi ise seyahatnamesinde meyan kökü hülasası hakkında şöyle demektedir “Bu edviye değirmenlerde öğüdülüp bir gece suda yatırıp şerbetini çıkarırlar. Sabah akşam birer kâse nûş ederler. Cemi ehl-i Mısır bundan deva ve şifa bulup ismine “ırkıssus" derler. Vücud-i insanda olan cümle ahlatı ve sevdayı ve safrayı ve balgamı ve malihulyayı ve sadırda (göğüste) olan zıykunnefesi vesairi def eder.
Şiddet-i harda nûş edenin hararetini def eder. Hususa habs-i bevle (sidik zoru) müptelâ olan kimseler nûş etse mesane yolunu açup tathir edüp safa-yi hatır ile tebevvül olunur, gayet müdrir şeydir.Hattâ mesanede hasıl olan ta.şı dahi eritüp çıkarır ve mahveder. Hekim Davut tezkeresi müfredatında yetmiş nevi hassasını yazmış, mücerrebdir. Amma bu Halat şehrinde leziz ve kalın olur. Zira, kumsal yerde kök kök olup zir’i zemine (yer altına) müstevli olur. Balat halkı ekseriye bu meyan kökü ile kifaflanur ve geçinirler"